Akın Ülkü Sevinç | Time Kocaeli Dergisi Köşe Yazısı | Haziran 2019



İzmit’in Onur Günü - 28 Haziran

Birinci Dünya Savaş'ı sonunda, Osmanlı Devleti'nin de aralarında bulunduğu ittifak devletleri kaybetmiş, İngiltere ile Osmanlı Hükümeti arasında 30 Ekim 1918 tarihinde Mondros Ateşkes Antlaşması imzalanmıştı. Kayıtsız, koşulsuz bir teslimiyet belgesi olan bu antlaşma ile Osmanlı Hükümeti fiilen tarihe karışmıştı.  Osmanlı devleti büyük bir yenilgi almış, orduları dağılmış, kaynakları tükenmiş ve hakkında alınacak her türlü karara boyun eğmiş vaziyetteydi. Avrupa'nın hasta adamı ölmüş ve onun mirasını paylaşmak, birinci derecede İngiltere, Fransa ve diğer Avrupa ülkelerine kalmıştı. Bu çaresizlik karşısında, büyük idealleri için harekete geçen emperyalist güçler, kendi güvenliklerini tehdit edebileceği gerekçesi ile, 13 Kasım 1918 tarihinde 60 parçadan oluşan donanmaları ile İstanbul sularına geldi. Osmanlı Devleti'nin başkentini fiilen işgal ederek, denetimleri altına almış oldu.

İzmit, 16 Mart 1920 tarihinde İstanbul'un işgali ile başlayan yeni dönemde, Anadolu'ya giriş ve çıkışın yapılabileceği bir kapı ve stratejik önemi nedeniyle işgalcilerin ilk hareket ve müdahale noktası olmuştu. İngilizler yaptıkları ön çalışmalardan sonra, 6 Nisan 1920 tarihinde kara ve deniz birlikleri eşliğinde, irili ufaklı 48 adet gemi ile İzmit Körfezi'ne girmiş, bir gösteri seyri yaptıktan sonra, demir atmışlardı. Bir uçak gemisi, bir kaç dretnot, yardımcı kruvazörler ve bir kaç torpido bottan oluşan bu donanma, tehditkar bir tutumla, toplarını İzmit'e doğru çevirmişti.

İngiliz işgal komutanı Lister, askerleri ile Gümrük İskelesi'nden karaya çıkarak, önce Şehir Postanesi ve İstasyon Binasını işgal etmiş, ardından da gösteri birliği ve bando-mızıka eşliğinde şehir içinde gösteri turu atmıştı. Bu işgalden hemen önce İngiliz ve Fransız temsilciler, İzmit Mutasarrıfı İbrahim Süreyya Bey ile görüşmüş; "Osmanlı Hükümeti ile anlaşarak geldiklerini, karşı koyulmaması gerektiğini ve asker ya da sivillerin 24 saat içerisinde istedikleri yere gidebileceklerini" bildirmişlerdi. Bu bildiri neticesinde, Osmanlı hükümetine ait birlikler hiç bir müdahalede bulunmamışlardı. Bu durum karşısında müslüman Türk halkı şaşkın ve üzgün, yerli azınlıkları teşkil eden ermeni ve rumlar ise içten içe sevinç içendeydi. İngilizler karargahlarını eski vilayet konağına kurdular. İlerleyen günlerde, İzmit'te bulunan 1. Fırka Karargahı, işgal güçleri tarafından tamamen şehir dışına, çadırlı ordugaha çıkartıldı.

İzmit bölgesinin kurtuluşunda önemli rol oynayan Gökbayrak Taburu Süvarileri

İşgalci İngilizlerle beraber olan Fransız Komutan Delor'un ilk işi, beraberindeki bir müfreze asker ile Fransız Koleji bahçesinde bulunan kiliseye, bando- mızıka eşliğinde Fransız bayrağı çekerek, geçmişin intikamını almak olmuştu. Zira 1894 yılında İzmit Mutasarrıfı Sırrı Paşa tarafından indirilen Fransız bayrağı, ülkeler arası bir sorun haline gelmiş, sonucunda Osmanlı Hükümeti, Fransızların baskısıyla Sırrı Paşa'yı görevden almıştı.

Kocaeli Yarımadasının işgali esnasında; gerek İngilizler, gerekse Yunanlılar, bölgede oturan yerli Ermeni ve Rumları çeşitli şekillerde kullanmışlar, onlarda işgalcilere her türlü yardımı yapmaktan geri kalmamışlardı. İşgalin başladığı günlerin hemen ardından, Ermeni ve Rumlar, bölgeyi iyi bilmeleri sebebiyle, yöre ve yöre yaşayanları ile ilgili istihbarat bilgilerini işgal güçlerine vermişler, onlara rehberlik ve tercümanlık yapmışlardı. Azınlıklara yakınlık duyan ve onları kollayan İngilizler, müslüman İzmit halkına her türlü eziyeti yapmıştı.

Mondros Antlaşmasından sonra yerli azınlıklar iyice şımarmış, çeteler kurarak İzmit ve civarında yol kesmek, adam kaçırmak, köy basmak ve yakmak suretiyle silahlı soygun yapmış, müslüman İzmitlilerin canına, malına ve ırzına sayısız kez tecavüzde bulunmuşlardı. İzmit'in işgalinden sonra, daha da azan bu çeteler, işgal kuvvetlerinden silah ve para yardımı alarak güçlenmiş, Yeniköylü Deli Yani ve Çetesi, Koçabaş Hristo, Barbar Yani, Deli Hristo, Çakır Yorgi, Mihaliç'ten Kostantin Çetesi, Del Petro Çetesi, Pandelli Çetesi, Yuvacık'tan Vahan Çetesi, Donik Çetesi, Şileli Bakkal Todori, Paşaköy Rumları, Bakkalköylü Yirmiler Çetesi, Karabacak, Karamürsel'den Artrınık Çetesi ve Darıca'da İstel Çetesi adlarındaki bu yerel örgütler, Kocaeli Yarımadası'nda ortalığa korku ve ölüm saçmışlardı.

Bu arada İstanbul Hükümeti, Anadolu'da teşekkül eden ve giderek başarılarını arttıran Milli Kuvvetleri ve toplantı tarihi yaklaşan Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni dağıtmak amacıyla 18 Nisan 1920 tarihinde Kuva-Yı İnzibatiye adıyla bir kuvvet kurmaya karar verdi. İngilizlerin de geniş ölçüde destek verdiği Kuva-yı İnzibatiye kuvvetleri, 30 Nisan 1920 günü ; 1 alay, 2 batarya, 20 makineli tüfek ve 480 er mevcudu ile izmit'e gönderilmiş ve İzmit Mutasarrıfı İbrahim Bey'den cephanelerin muhafazası için tedbir alması istenmişti. İngilizlerin talimatları doğrultusunda, Kuva-Yı İnzibatiye Kumandanlığı ve birlikleri İzmit'in dışında çadırlı ordugahta bulunmakla beraber, erzak ve cephane şehrin içinde bırakılmıştı. Böylece İngilizler bu kuvvetin kontrolünü elerinde tutarak, Kuva-Yı İnzibatiye Hareketini bir öncü hareketi gibi kullanmayı ve Anadolu içlerine doğru yayılmayı hedefliyorlardı.

Tersane Bahçesinde Birçok İzmitli Katledildi
İzmit'in İngilizlerden geri alınması için, Ali Fuat Paşa tarafından bir plan hazırlanmış, Kuvayi Milliye güçleri 14 Haziran 1920 tarihinde bir taarruzda bulunmuştu. 200 kişilik İngiliz kuvvetinin yarısı imha edilmiş, 60 kişi esir alınmış ve çok sayıda cephane ele geçirilmiş olmasına rağmen, İngilizlerin peşinden İzmit'e girmek isteyen Milli Kuvvetler, sağ kanadın yağmur yüzünden geri kalması sebebi ile başarılı olamamışlardı. Bu olay üzerine İngilizler güvenliklerini arttırmak amacıyla, İstasyon civarına beş, Manastır, Bağçeşme ve Üçtepeler mevkiine birer top yerleştirdi. Aynı zamanda, deniz kıyısından başlamak üzere, İzmit'in doğusundan ve batısından bütün kara kısmın yedi kat tel örgü ile çevirdi. İzmit'in her tarafına kolayca ulaşabilmek için, Kadıköy dışından başlayarak Akçayokuşa ve hastane yoluna da ayrıca Akçayokuş'da birleşmek üzere şose yol yaptı.

Tersane bahçesinde esir alınan İzmitliler

Ramazan Bayramı'nın birinci günü, 18 Haziran 1920, saat 15:30 sularında, İzmit Körfezi'nde demirli bulunan İngiliz savaş gemileri, toplarını, kentin 10 km güneydoğusunda bulunan ve Osmanlı Ordularının giysi ihtiyacını karşılamak üzere kurulmuş olan Çuha Fabrikasına çevirerek, şiddetli bir top ateşi açtı. Topçu ateşinden sonra, İngiliz uçak gemisinden havalanan 7 savaş uçağı da, fabrikanın üzerine gelerek, çok sayıda bomba bırakmış, Çuha Fabrikası yanarak, yerle bir olmuştu.

İngilizler İzmit halkını korkutmak, yıldırmak ve Kuvayi Milliye'ye katılmalarını ve yardım etmelerini önlemek amacıyla İzmit'in çeşitli mahallerinden topladığı vatandaşları kamyonlara doldurarak Tersane Bahçesi'ne getirip orada cezalandırıyordu. Bu durumu halka göstermek için tellal aracılığı ile dükkanları kapattırıp, idam hükmünün infaz edileceği yere davet ederek, vatandaşın uydurma suçunu Ermeni tercümana okuttuktan sonra kurşuna dizerek idam ediyordu. İngilizler, Eşek Meydanı olarak bilinen mevkide, toplu olarak köylerine giden İzmitlileri de katlederek, korku salmaya devam ediyordu.

İzmit Mutasarrıfı  Mahmut Mahir Bey'in iş başına gelmesiyle asayiş de iyice bozulmuş, Ermeni ve rum çeteciler, müslüman halkı açık açık tehdit etmeye başlamıştı. Ermeni ve rum temsilcilerinin kışkırtmaları ile İttihat ve Terakki Fırkası'ndan bir çok kişi tutuklandı. Bu görevde bir kaç ay kalan Mahmut Mahir, İngilizlerle işbirliği içinde olan Osmanlı Hükümeti ile şifreli yazışmalar yaparak, Kuvayi Milliye'ye destek verdikleri gerekçesi ile Kaymakam Mümtaz Bey, Rıfat Yüce, Hacı Ali, Abidin ve Eşref Bey gibi vatansever İzmitlileri, Malta'ya sürgüne gönderilmelerine aracılık etmişti.

Mahmut Mahir'in merkeze alınmasından sonra, Damat Ferit Hükümeti, Ahmet Anzavur'u İzmit Mutasarrıf vekili olarak atadı. İzmit'e gelen Anzavur, Müdafa-i Hukukçulara ve Kuvayi Milliyicilere cephe almış, Osmanlı Hükümetine ve İngilizlere bağlılığını göstermek üzere, Ermeni ve Rum çetecilerine göz yummuş, taşkınlıklarını arttırmalarına olanak sağlamıştı. İngilizler, Bolu, Gerede, Adapazarı, Geyve ve Karamürsel'e kadar olan hareketlerinin kontrölünü de, Ahmet Anzavur vasıtası ile elde tutmuşlardı. Milli hareketin boyutlarının tespit edildiği Erzurum Kongresinden sonra, İzmit Mutasarraflığından ayrılan Ahmet Anzavur, " bir elimde Kur'an, bir elimde ferman, göğsümde iman " diyerek, Milli Mücadele'nin amansız düşmanlarından biri oldu. Yaptıkları, kargaşa çıkarmak ve sebepsiz yere kardeş kanı dökülmesinden başka bir işe yaramadı. Ahmet Anzavur, 15 Nisan 1921 tarihinde milli çeteler tarafından ortada kaldırıldı.



Yerli Milis Kuvvetleri Büyük Kahramanlıklar Gösterdi
Osmanlı Devleti idaresinin Türk Milletinin haklarını müdafaadan aciz oluşu, Ermeni ve Rumların Türk Halkına karşı olan saldırıları, İngiliz ve Yunanlıların Anadolu'yu istilaları ve yaptıkları zulümler, İzmit halkını kendi başının çaresine bakmak zorunda bırakmış, yalnız milli vicdandan aldığı emir ile silaha sarılmış, kendi milis kuvvetlerini kurarak, işgal güçlerine karşı mücadele etmişti. İzmit Sancağı Bölgesi'ndeki, bu yerli direniş çeteleri, zamanla değişikliğe uğrayarak Kuvayi Milliye Müfrezelerine dönüşmüştü. Tek amaçları vatanlarını ve yaşadıkları bölgeyi korumak olan bu yerli milis kuvvetlerinin başlıcaları, Eseler Köyünden Gebeşoğlu Mehmet Ağa, Yuvacıklı Milis Yarbay Mahmut Nedim Bey, Çepni Köyünden Müslüman Osman, Taşköprü Yöresinden Beşdivanlı Kocabaşoğlu Rıza Bey, Kandıra Bölgesinden Halit Molla, Tokaçlar Köyünden Molla Rıfat, Kaymaz Nahiyesi'nden Halit Pehlivan, Adapazarı'ndan Metozade Hüseyin Bey, Sapanca'dan Mehmet Cemal, Karasu'dan Arnavut Kazım, İzmit'ten Esat Kaptan, Serindere Köylerinde Çolak Mustafa, Memiş ve Nuri Ağalar, Gavur Ali, Servetiye Cephesi'nde Mustafa Tarı (ve Mahmut Nedim Erdem-SİLİNECEK), Hamidiyeli Zoboğlu Hasan Bey ve Gökbayrak Taburu Komutanı Milis Yüzbaşı Cemal Bey’in başlarında oldukları kuvvetlerdi. Bu arada, Anadolu' nun savunulması için büyük görevler üstlenen Karakol Cemiyeti Kocaeli Grubu'nun önde gelen müfreze komutanlarından Yahya Kaptan ve gizlice İzmit'e gelerek, Bahçecik ve Servetiye üzerinden Paşaköyü'ne geçen, Kara Fatma lakaplı Fatma Seher Hanım, işgalcilere karşı uzun süre mücadele eden kahraman Türk evlatlarıydı.

1920 yılı Temmuzuna kadar, İngilizlerle ve onların desteklediği azınlık çeteleri ile mücadele edilmişti. 22 Haziranda başlayan Yunan ileri Harekatı'nın başarıya ulaşması üzerine, Yunanlıların İzmit Bölgesi'ne de çıkarılmasını gündeme getirildi. Çünkü Kuvayi Milli'ye Kıtaları, İngilizler'i, İzmit tel örgüsü içine çekilmeye mecbur etmişti. Yunanlıların İzmit Bölgesi'ne gelmeleri, Ingilizlerinde işine gelmiş, böylece doğrudan doğruya Türklerle temas halinde bulunmayacakları gibi, bir türlü vazgeçemedikleri Boğaz'larda ki kontrollerini arttıracak ve İstanbul Bölgesi'nden, Anadolu'daki Milli kuvvetlere gidecek olan her türlü yardıma engel olmaya çalışacaklardı.

18/19 Temmuz gecesi, Derince İskelesi'ne yanaşan iki vapur, Bandırma'da bulunan ve Yunanlılara ait Manisa Tümeni'nin 16. Piyade Alayını karaya çıkarmaya başladı. 1000 kişiden fazla olan bu kuvvetler, General İron Side komutasındaki İngiliz Tümenine bağlandı. Bu gelen 16. Yunan Alayı'nın bir taburu İzmit Çuha Fabrikasına, takviyeli bir taburu da Bahçecik'e yerleşti. Bu öncü Yunan alayın yerleşmesinden sonra, 18 Eylül 1920 tarihinde, Izmir Kolordusuna bağlı, 11. Manisa Tümeni, beş nakliye gemisi ile Derince Limanı'na indirildi. Manisa Tümeni İzmit'e çıkar çıkmaz, değişik taburlarını Akmeşe, Hereke, Gebze, Şile ve Kandıra Bölgelerine yönlendirerek, 1920 Ekim'inde İzmit Bölgesi'ni işgal ve kontrolleri altına almış oldu. Yunanlıların İzmit Körfez'ine getirdikleri Kılkış ve Averof gibi iki önemli harp gemisi, güçlerine güç katıyordu.

İşgalin yarattığı zorlamalar sonunda, Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Riyaseti, Kocaeli Bölgesi'nde Düzce ve Geyve'yi de içine alacak şekilde Kocaeli Kumandanlığı kurulmasına karar verip, Kumandanlığına Miralay Halit Bey'i getirdi. 26 Ocak 1921günü saat 18:00'de Geyve İstasyon'una gelerek göreve başlayan Miralay Halit Bey, göreve başlar başlamaz, birliklerin durumunu öğrenmiş; fakat durumun pek iç açıcı olmadığını görmüştü. Bu arada Bahçecik, Servetiye, Hamidiye ve Değirmendere halkının milli mücadeleye ağırlıklı olarak katkı vermeye başlamaları, Yunanlıların moralini bozmuş, bu bölgelere daha sık taarruzda bulunmaya başlamışlardı.

İşgal Güçlerinde Panik Başlıyor
23 Mart 1921 Gününe kadar Kocaeli Bölgesi'nde kayda değer bir hareket olmamış, bu arada, İzmit'teki Yunan Fırkası'nın Kumandanı Gargilidis azledilerek, yerine Kockayani tayin edilmişti. Yunanlılar gerek uyanan milli birlik gücünü kırmak, gerekse yerli halkı şehirden kaçırmak amacıyla askerlerle uğraşmaktan çok, halka zulmetmeye, büyük çaplı katliamlara girişerek, İzmit ve havalisini Yunanlaştırmaya gayret göstermişti. Yunan Fırkaları'nın, İnönü mevzilerine yaptıkları taarruzdan vazgeçerek geri çekilmeye başladıkları günün akşamı, Mustafa Kemal Paşa, Miralay Kazım(Özalp) Bey'e, Mürettep Kolordu Kumandanı ünvânı ile Kocaeli Bölgesi'ne gitmesini emretti. Geyve'de bulunan Kocaeli Kumandanlığı Karargâhı, Mürettep Kolordu'nun yeni karargahını teşkil etmek üzere Düzce'ye nakledilmiş, Balıkesir Mebusu olarak yer aldığı TBMM'den ayrılan Miralay Kazım Bey, Mürettep Kolordu Komutanı olarak göreve başlamıştı.

Nisan 1921 den sonra, işgal güçleri ile Geyve, Adapazarı, Sapanca,  İzmit, Karamürsel, Servetiye, Kandıra, Bahçecik, Kullar, Seymen ve daha bir çok bölgede çatışmalar sürmüş ve Haziran ayı ortalarına kadar gelinmişti. Bu sırada Adapazarı ve Sapanca bölgelerinde toplanan azınlık grupları, Yunan güçlerince İzmit'e doğru göçe zorlanarak, buradaki evlere yerleştirildi. Bu göç sırasında Yunan askerleri köyleri yakıyor, yağmaladıkları eşya ve hayvanları da beraberlerinde götürüyorlardı. Durumu değerlendiren Mürettep Kolordu Komutanı Kazım Bey, Adapazarı'nın bir an önce kurtarılması için, tüm birliklerini o yöne doğru sevketti. Şiddetli çatışmalardan sonra 21 Haziran 1921 sabahı Adapazarı kurtarıldı. Akıncı kolu komutanı Halit Molla, Yunanlıların çekiliş yolunu kesecek şekilde ilerleyince, Adapazarı katliamdan ve yakılmaktan kurtuldu. Yunan Alayı beklemedikleri bu saldırılar karşısında ağır kayıplar vererek, İzmit ve Seymen İskelesi yönünde çekilmeye başladı. 22 ve 23 Haziran günlerinde Uzuntarla, Ketenciler, Suadiye, Servetiye, Kullar ve Kabalak köyü mevkilerinde şiddetli çarpışmalar meydana geldi. Kuvayi Milliye müfrezeleri tarafından inatla savunulan Bahçecik'ten, Değirmendere kıyısına kadar uzanan hattı aşamayan iki Yunan Alayı, İzmit'in de düşmesini önlemek için geriye dönmek zorunda kalmıştı. Dönüş yolunda 600 kadar kayıp veren Yunan güçleri, kendilerini İzmit'e zor atmışlardı.

Adapazarı ve İzmit'in civarındaki Hıristiyan köylerinin tahliye edilerek İzmit'e doldurulmaları sonucu camiler, medreseler, hanlar tıkış, tıkış dolmuş, şehir içinde nefes alınacak yer kalmamıştı. Kendilerine yatacak yer  bulamayanlar ise Kilez Ovasındaki boş arazilere çektikleri öküz arabalarında kalmış, ya da  kentin batısında bulunan Aya Pandelemion Manastırı yakınlarına gitmişlerdi. Ermeni ve Rum azınlıklar arasında panik başlamıştı. İzmitliler ise milli güçlerin kentin çok yakınlarında olduklarını bildikleri için, içten içe seviniyorlardı.

Yunanlılar İzmit'i bırakmak istemiyor, tarih 24 Haziran 1921'i gösteriyordu. Milis Taburu ve akıncı müfrezeleri, 47. Yunan Alayını gerileterek, İzmit'in 2 km. doğusundaki tepeyi işgal etmişlerdi. Hatta küçük bir akıncı müfrezesi, Baç mevkiindeki bir çatışmanın ardından İzmit'e girdi. Bu arada İzmit Körfezi'nde demirli bulunan gemilerindeki Yunan askerleri de karaya çıkartılarak siperlere sürülmüş, şehrin üzerindeki baskı hafifletilmeye çalışılmıştı. İzmit'te çarpışmalar sürerken, Seymen yönünden çekilen 2 Yunan Alayı karşı saldırıya geçmiş, Türk Birliklerini Derbent- Acısu ve Uzuntarla hattına geri çekilmek zorunda bırakmıştı. Bu arada Körfezde bulunan Kılkış zırhlısı da kent dışındaki Türk Birliklerine yoğun bir top ateşi başlattı. Mürettep Kolordu Komutanı Miralay Kazım Bey, Hikmetiye'ye kadar gelerek, 24 Haziran çatışmalarını hakim tepelerden ve Çuha Fabrikasının doğusundaki bir köyün minaresinden izlemiş ve yönetmişti.

25 Haziran 1921 günü, Asarköy yakınlarındaki Kuvayi Milliye topları, kayık ve gemilerle Değirmendere'ye çıkarılmak istenen Yunan askerlerine büyük kayıplar verdirdi. Ancak İzmit'te, Yunanlılar tarafından masum halka karşı yapılan katliamlar devam ediyor, bir gün önce  öldürülenlerin listesi açıklandıktan sonra, Yunanlıların nezaretinde, mahalleliler tarafından gömülüyordu.

Yunanlılar Kaçıyor
Kolordu Komutanı Kazım Beye bağlı birlikler, 26 ve 27 Haziranı hazırlıklarla geçirip, gece yarısından sonra yeniden saldırıya geçti. Bu saldırı üzerine çaresiz kalan Yunan Askerleri, ermeni ve rumları gemiler ve kayıklarla tahliye ederken, evleri basarak yağma ve katliama başladı. İstanbul'dan geleceği söylenen Kızılay Gemisinin de gelmemesi üzerine, katledilmekten korkan halkın bir kısmı, yüksek fiyatlarla motor ve mavna kiralayarak kendilerini İstanbul'a attı. Milli kuvvetlerin nefesini enselerinde hisseden binlerce ermeni ve rum, İzmit ve Değirmendere sahilinde birikmiş, eşyaları ile birlikte kendilerini götürecek vapur ve motorları beklerken, Yunanlılar da kaçış planlarını yapmaya başladı.

28 Haziran, saat 03:00 dan sonra, Yunan birlikleri ve yerli azınlıklar, gemilere binerek İzmit'ten ayrılmaya başladı. İşgalin başladığı günden bu yana, İzmit'teki Fransız Heyetinde tercüman olarak görev yapan Ahmet Fuat Çeviren Bey'in kahramanca çabaları sonucunda, Acısu'da bulunan Fransız Mektebinde, Duyun-u Umumiye ve Belediye Binalarında toplanan binlerce İzmit'li katliamdan kurtuldu. Bu arada, Ulusal güçlerin önünden kaçan 50 kadar eşkiya İzmit'e gelerek, bir kısım müslümanı toplamış, katletmek istemişti. Bunun haberini alan Tercüman Ahmet, Fransız askerlerin yardımı ile bozguncuların etrafını kuşatarak, ölümle tehdit etmiş, korkak eşkiyalar atlarına binerek, önce limana, oradan da Yunan gemisine sığınarak kaçmışlardı. Bu süre zarfında Fransız Yüzbaşı Delor, Fransız Mektebi Müdürü Parker, Papaz Pierre ve Duyun-ı Umumiye Müdürü, Yunanlıların giderayak yaptıkları zülümde, müslüman halkı korumak için büyük çaba harcamışlardı. Yerli halkı kendi binalarında saklamışlar ve Yunanlılar tarafından ateşe verilen çarşıdaki yangının söndürülmesi için, Fransız askerlerle birlikte canla başla mücadele etmişlerdi.

28 Haziran sabahı 312 sivili katleden ve şehri ateşe veren Yunan askerleri şehri terk ederken, kentin el değiştirdiğini gören ve artık yapacak işleri kalmayan, İngiliz, Fransız ve Amerikan torpidoları limandan ayrılmıştı. Bu gelişmeler üzerine İzmit'in doğu girişinde Fabrika Yolu ile demiryolunun kesiştiği noktada bulunan Süvari Alay Kumandanı şehre girdi ve karargahını istasyona kurarak, İzmit'in batısını da emniyete alacak şekilde ilerledi. 3.Tabur Kumandanı Yüzbaşı Rasim Bey, şehrin iç düzenini sağlamak amacıyla çalışmalara başladı. İzmit'li gençlerden bir grup, ellerinde bayraklar olduğu halde, şehrin girişindeki Baç mevkiinde, Milli kuvvetleri karşılayıp, akşama doğru şehre giren Kaymakam Emin Bey'e şükranlarını sundu. İzmit halkının özlemle beklediği gün gelmiş, İzmit kurtulmuştu. Yunan işgali sırasında masum halktan bir çok kişi kayıp verilirken, İzmit'i düşmandan kurtaran Mürettep Kolordu da ise son bir hafta içerisinde 74 şehit vermiş, 180 kişi yaralanmıştı. Yunanlıların ise kayıp asker sayısı 300'dü.

Canları ve vatanları kurtarıldığı için dua eden ve sevinen halk, İzmit Belediye Binası önünde toplandı. Ulusal güçlerin gelişi davullarla ilan edilmiş, İzmitliler, gözyaşları içerisinde, süvarilerle kucaklaşıyordu. Şehirdeki asayişi ve güvenliği sağlamak için geçici yönetim oluşturularak, 2. Meşrutiyetin birinci döneminde İzmit Sancağı milletvekili olan Portakal Hafız Rüştü Bey mutasarrıflığa, Hakkı Selçuk Bey de polis merkez memurluğuna atandı.

Tahsin Elbeyoğlu'nun Günlüğünden
O günlerin canlı tanığı,Yukarıpazar'lı Bakkal Latif Bey'in oğlu,Hasan Tahsin Elbeyoğlu'nun günlük defterinden birkaç sayfa kurtuluş mücadelesine ışık tutuyor. Hiç değiştirmeden kısaltarak aldığımız yaşanmış olayları Hasan Tahsin Elbeyoğlu'nun kaleminden okuyoruz.

"23 Haziran 1921 perşembe gününe kadar olan olayları kayıt edemedeğim için çok müteessirim. Can korkusu ile not tutmak akla gelmiyordu. İzmit ve Adapazarı çevresinde bulunan Hıristiyan köyleri boşaltılarak, Hıristiyanlar İzmit'e dolmuştu. Camiler, medreseler ve hanlara Hıristiyan muhacirler yerleştirildi. Hıristiyanlar; "Sizi keseceğiz" diyerek tehditlerde bulunuyorlardı. Bizim evvelce dost bildiğimiz Artin, Karabetahbarlar ejderha kesilmiş, fesi atıp, şapkayı kafalarına geçirmişlerdi. Kaçmanın ise imkanı yoktu. Denizden ve karadan tüm yollar kesikti. Ancak Cenab-ı Haktan hayırlısını dua etmekten başka çare gözükmüyordu.

24 Haziran Cuma sabahı kalktık. Sokaklar sakindi. Kilez ve Bekirdere taraflarında harp başlamış, piyade ateşi devam ediyordu. Dükkanımı açmadım, gelişmeleri pencereden takip ediyordum. Bu arada tellal bağırmaya başladı. " Evler aranacak. Kimde silah bulunursa idam edilecek" deyince yeniden korku başladı. Çünkü daha önce de evlerimiz İngilizler ve Yunanlılar tarafından iki kez aranmış ve bir çok şiddete maruz kalmıştık. Bu üçüncüsünün daha ağır olacağını düşünüyorduk. Daha sonra evler talan edilip, insanlar çeşitli bahanelerle götürülüp, mahalle ortasında rezil ediliyordu. Komşumuz, Taş Köprülü Rıza Efendi'yi iç donu ve gömlekle kalacak kadar soyup, mahallede önlerine kattılar. Vurulan dipçiğin haddi hesabı yoktu. Gece sabaha kadar yarı uyanık sabahladık. Etrafımızda baskınlar eksik olmuyordu.

25 Haziran 1921 günlerden cumartesi. Sağda solda çağrış ve bağrışlar devam ediyordu. Bunları duydukça geleceğimizden umudumuzu kesiyorduk. 26 Haziran 1921 günü, Yunan subaylardan izin alınarak mahalleden toplanan insanlarla, şehitler defnedildi. Yunanlılar, nakliye gemilerine malzeme yüklemeye başladılar. Kaçacakları ayna gibi meydanda ise de, giderken memleketi yakacaklarını veya bombalayacaklarını düşünüyorduk.

27 Haziran 1921 bu gün pazartesi. Ev basmalar, bağırış ve çağırışlar devam ediyordu. Vatandaşların bir kısmı belediye önünde, bir kısmı gümrük dairesi önünde toplandı. Ağızdan ağıza, Hilal-i Ahmer Gemisi'nin, insanları İstanbul'a götüreceği söylentileri başladı. Ne var ki ne gelen oldu ne de giden. Bu geçen üç gün zarfında parası olan motor ve mavna tutarak İstanbul'a gitti. Bir kısmı da, şaşkınlıkla Yunan gemilerine binerek İstanbul'a gitti. Fes ile sokağa çıkanların fesleri alınıp yırtılıyor, kalpağı olanlar kalpakla çıkabiliyordu. Bu arada bir kalpağa beş lira verenler oldu. Çünkü kalpakla gezenleri çerkez zannediyor, dokunmuyorlardı.

Şehrin ileri gelenleri Fransız mümessilliğine giderek İstanbul ile görüşülmesini istedi. Görüşmelerin sonunda Çarşıbaşındaki kilise ve mektep binası açıldı. Aşağılarda bulunan insanlar mektebe girdi. Mahallerlerde adam gezdirerek, korkanların mektebe girmesi istendi. Bu haberi duyan halk, akın akın yollara düştü. Ben de ayaklandım. Babam hastaydı, gitmek istememesine rağmen onu da götürdük. Evin ve dükkanın yüzüne bakmıyor, sadece canımızı kurtarmayı düşünüyorduk. Yollarda Yunan serserileri rastgeliyor, soymak girişimin de bulunsalar da kalabalık olduğumuz için cesaret edemiyorlardı. Biz de çarşıbaşına inerek, mektebe girdik. Kadınlar mektep içine, erkekler bahçeye yerleşti. İstanbul'dan gelen Fransız Torpidosundan inen 20-30 kadar Fransız askeri insanları korumakla görevlendirildi. Akşam olmuştu, neredeyse memleketin her tarafının ateşe verileceği düşünülüyordu. Bulunduğumuz bölge Fransızlara ait olduğundan, hayatımız güvence altındaydı. Akşam oldu, kapılar kapandı. Bahçe duvarından kim çıkarsa mesuliyet kabul edilmeyeceği papazlar tarafından bizlere duyuruldu. Akşam alaturka bir sıralarında Hanlarbaşı'ndan yangın alevi görüldü. İşte memleket yanıyor dedik. Mektebin üst kısmına çıkarak mahallemizin tarafına baktık. Hanlarbaşı yangını büyürken bir kolu Maraşlı tarafına, bir kolu çarşı tarafına geliyordu. Yangın bize doğru yaklaştıkça, bizde de korku başlıyordu. Fransız papaz çıkıp; " Ey memleketin gençleri Fransız torpidosundan çıkan asker ve mümessil himayesinde olduğu halde dışarı çıkalım, yangını söndürelim" dedi. 20-30 kişi mektepten dışarı çıktılar. Kapan önündeki tulumba ile yangını önünü almaya çalıştılar ve yangını söndürdüler. Bu esnada dükkanları kundaklayan, yağmalayan bazı Yunan askeri ve ermenileri, Fransız temsilcisini bizzat öldürdüğü anlatıldı.

28 Haziran 1921 Bugün salı ve İzmit kurtuldu. Sabahleyin kalktığımızda Yunanlıların kaçtığını ve son torpidonun Gümrük İskelesi'nden hareket ettiğini söylediler, kadınlar mektepte kaldı, erkeklerden bazıları dışarı çıktı. Yunanlılar gider ayak dükkanları yağmalamış, ne var ne yok hepsi çalınmış, zeytinyağı gibi akıcı maddelerin bulunduğu kapların muslukları açılarak boşa akıtılmış, sade yağ fıçıları devrilmiş, götürülebilecek maddeler ise götürülmüştü.

Belediye önünde toplanılarak geçici hükümet kurulup mutasarrıf vekili ve jandarmalar tayin edildi. Biz de belediye deposunda bulunan bayrakları alarak tekbir sesleriyle Baç'a doğru yürümeye başladık. Kuvayi Milliye'yi karşılamaya gidiyorduk. Herkes hem tekbir getiriyor, hem de ağlıyordu. Baç'tan dışarı çıktık. Yunan torpidoları görülüyor, yavaş yavaş limandan ayrılıyorlardı. Halk Kilez'e doğru yürüdü. Ben de geri dönerek Fransız mektebine geldim ve bir süre sonra Baç'a geçtim. Süvariler silah işareti ile geliyor, 3-4 süvari önce içeri girip, keşif yaptıktan sonra yine silahla diğerlerine işaret veriyor, diğer süvari bölüğü de halkın alkışları arasında şehre giriyordu. Herkes birbirine bakıyor, ağlıyor ve piyade askerleriyle kucaklaşıyordu”.


Akın Ülkü Sevinç
5 Mayıs 2019
Time Kocaeli Dergisi

Yorumlar