Bir kent olarak 2.300 yıllık kesintisiz bir geçmişe sahip
olmasına rağmen tarihsel bilinirlik ve arkeolojik miras bakımından dünyanın en
şanssız kentlerden biridir İzmit. Coğrafi konumu itibarıyla Asya ve Avrupa
kıtalarını birbirine bağlayan geçiş güzergahı üzerindedir. İzmit’ten geçmeden Avrupa’ya
gidemezsiniz. Kronolojik olarak İstanbul’un abisidir ama günümüzde İstanbul’un
üvey kardeşi konumundadır. Korunaklı iç deniz yani bir körfez olması nedeniyle
her dönem deniz ticareti ve donanma kenti görevi üstlenmiştir. Ülkemizin sayılı
turizm kentlerinden biri olabilecekken sanayiye feda edilmiş bir kenttir İzmit.
İzmit denilince ilk akla gelen yapı İzmit Saat Kulesi |
Kentin kısa tarihsel gelişim sürecine bakarsak, İzmit
bölgesindeki ilk yerleşim Megaralı denizciler tarafından kurulan Astakos’dur.
Astakos, M.Ö. 8 yüzyıl sonlarında ( M.Ö.712-711) İzmit’in güneyinde Başiskele
mevkiinde Megaralılarca kurulmuş bir Helen kolonisidir. Deniz ve kara ulaşımına
uygun olduğundan bir liman kenti olarak gelişmiştir. M.Ö. 262 yılında Astakoz
halkı, bugünkü İzmit’in bulunduğu alanda kurulan bölgeye yerleşmiş ve kent
Bithynia Kralı olan Nikomedes dolayısıyla Nicomedia adını almıştır. Nicomedia, M.S.
284 yılında Roma İmparatoru Diocletianus’la başlayıp M.S. 330 yılında
Constantine’in Konstantinople’ü yani İstanbul’u başkent ilan etmesine kadar Roma
İmparatorluğuna başkentlik yapmıştır. 1337 yılına kadar Bizans’ın egemenliğinde
kalan bölge 1337 yılında Osmanlı Sancağı olmuştur. 28 Haziran 1921 yılında önce
ingiliz sonra yunan işgalinden kurtarılmıştır. Bu bölgede kurulan kentlerin
adları sırasıyla Olibya,
Astakoz, Nicomedia, İznikmid, İzmid ve son olarak da günümüzde bildiğimiz
adıyla İzmit olmuştur.
Bu kısa özgeçmiş anlatımlarından sonra gelelim günümüz
İzmit’ine. İzmit körfezi etrafına dizilmiş 2.000 civarında sanayi kuruluşunun görünmeyen
dumanları İzmit’in kültürel ve sosyal yaşamının üstünde dolaşmaktadır. Şimdi bu
fabrikalar binlerce kişiyi istihdam ediyor diyenleri duyar gibiyim. Eğer,
zamanında bu fabrikalar İzmit yerine ülkemizin başka bir yerine kurulmuş olsaydı
İzmit günümüzde hem yaz turizmi, hem de kültür ve tarih turizminin yaşandığı
önemli lokasyonlardan biri olurdu. Bu talihsiz yazgıyı kısa süreçte değiştirmek
çok zor hatta imkansız belki ancak sanayi kenti olmak demek kentte kültür,
sanat, tarih ve turizmin olmaması anlamına gelmiyor. Dünyada birçok kentte
bunun örneğini görebilirsiniz. Bu bağlamda, kentte üretim yapan, işgücünü
kullanan, az yada çok bir şekilde kentin havasına, suyuna, toprağına dokunan
tüm fabrikaların kentin sosyal, kültürel ve sportif yaşamına da dokunması
gerektiği inancındayım. Özellikle İstanbul, İzmir gibi büyük kentlerde büyük
firmaların sponsorluğunda uluslararası festivaller, konserler, bienaller ve
fuarlar düzenleniyor. Maalesef Türk sanayisinin kalbi konumundaki İzmit bu
anlamda yalnız bırakılıyor.
İzmit Belediyesi tarafından hayata geçirilen tarih koridoru
projesi kentin turizm potensiyeli için çok önemli bir vizyon projesidir. Bu
projeyi öncelikle kentdaşlarımızın tanıması ve sahiplenmesi gerekmektedir. Bu güzergahta düzenlediğimiz birçok tura katıldım ve gözlerimle gördüm ki tura
katılan herkes şaşkınlıklarını gizleyemedi, sanki başka bir tarihi kenti
geziyormuş gibi farklı bir tat aldı. İzmit tarih turuna Arkeoloji
Müzesi’nden başlayıp sırasıyla Tarihi Tren Garı, Atatürk Anıtı, Saat Kulesi, Kasr-ı
Hümayun, Redif ve Atatürk Müzesi, Sırrı Paşa Konağı, Tarihi Kapanca Sokak,
Süleyman Paşa Hamamı, Akçakoca Dere Camii ve Orhan Camii’nde
noktalayabilirsiniz.
Turizm anlamında avantaja dönüştürülebilecek noktalardan
biri de İzmit’in coğrafik konumu. Her yıl 10 milyonun üstünde turistin geldiği
İstanbul İzmit’in 1-1.5 saat yakınında. Diğer taraftan kış sporları merkezi ve
trekking parkurlarının bulunduğu Kartepe 15 dakika mesafede. Beynelminel çapta
yapılacak tanıtım projeleriyle bu avantajları kullanıp İzmit’e turist akışı
sağlamak mümkün.
Ve geldik en önemli noktaya yanı antik Nicomedia
tiyatrosuna ...! Öncelikle şunu belirtmeliyim, Türkiye’de özellikle ege ve
akdeniz bölgelerinde en büyüğü Ephesus(Efes) antik tiyatrosu olmak üzere 300
civarında tescilli antik tiyatro bulunuyor. Roma döneminde en önemli eğlence
unsuru olan tiyatroları günümüzde futbol statlarına benzetebiliriz. Nasılki
günümüzde her kentte en az bir stadyum varsa o dönemde de her kentte en az bir
tiyatro vardı. Buradan yola çıkarak başkentlik yapan Nicomedia’da tiyatro
olmaması imkansız. Çeşitli seyahatnamelerde Nicomedia Antik Tiyatrosunun
varlığından ve heybetinden söz edilir. Yunanlı retorisyen Libanius 4üncü
yüzyılda Nicomedia'yı ziyaretinde gördüklerini şöyle betimlemiştir "Güzelliğine ve getirilerine
diğerlerince ancak erişilebildi, aşılamadı. İleriye doğru toprakları ve kolları
ile denizi kucakladı. Sahilde yükseldi ve boydan boya kenti ikiye ayıran
sütunlu caddeyle bezendi. Alçak bölgelerden kaleye doğru serviler gibi yükselen
kamu binaları görkemli, özeller ise çekici idi, derelerle sulanan, bahçelerle
çevrili evler bir diğerinin yukarısında yükseliyordu. Kurul odaları, hitabet
okulları, tapınaklarının çokluğu, hamamlarının muhteşemliği ve limanının
büyüklüğü gördüğüm ancak anlatamadıklarım. Bu kentin surları içinde büyümüş
olanlarla onu ilk kez görenlerin duyguları aynı idi. Körfezin üzerine
parıldayan sarayın yanı sıra tüm kenti süsleyen tiyatro ile değişik yapılardan
yansıyan daha da parlak ışıkları tanımlayabilmek zordu." Yapılan bazı
çalışmalara göre de bizdeki antik tiyatronun dünyadaki en büyük antik tiyatro
olduğu söyleniyor. Antik Nicomedia Tiyatrosu gün yüzüne çıkarıldığı takdirde
İzmit’in turizm kenti olmasına çok büyük katkı sağlamasının yanında kentte
turizm anlamında yeni iş alanları açılacak, bu alanlarda istihdam artacak ve
kent estetiği anlamında tabiri caizse pastanın üzerine çilek konmuş olacaktır.
Akın Ülkü Sevinç
26 Ocak 2018
Time Kocaeli Dergisi
Yorumlar
Yorum Gönder