1 Mart Üsküdar Vapuru
Faciası
Takvim yaprakları 1 Mart 1958’i gösteriyordu. O Cumartesi
Üsküdar gemisinin kaptanı Mehmet Aşcı yapacağı 12:30 seferini yapmak için
sabırsızlanıyordu. Lodos fırtınası öylesine kuvvetli esmeye başlamıştı ki,
neredeyse vapuru halatlarını koparıp açığa sürükleyecekti. Böylesine sert bir
havada iskelede bağlı kalmanın da, açık denizde dalgalarla boğuşmak kadar tehlikeli
olabileceğini düşünen Mehmet Kaptan; yaşamında ilk kez hareket saatini
beklemeden vapuru kaldırdı. Daha on dakikası vardı, ama vapur zaten yeterince
dolmuştu. Daha fazla yolcu almaktansa iskeleden bir an önce ayrılması iyi
olacağını düşünerek gemiye hareket emri verdi. Gemici Ali Kaya iskeledeki
çımacı görünürlerde olmadığından halatı kendi çözmek için iskeleye çıktı. Ama
Mehmet Kaptan çoktan makine dairesine “Tam yol, ileri!” kumandasını vermişti.
Vapur iskeleden fırtınanın etkisiyle de o kadar çabuk ayrılmıştı ki, Ali Kaya
vapura geri atlayamamıştı. İzmit iskelesinden 12:20'de hareket eden gemi,
ağzına kadar yolcu doluydu. Her sabah ve akşam aynı vapurla seyahat eden
yolcuların kimi okul, kimi iş arkadaşıydı ve hepsi birbirini tanıyordu.
Daha yolun başlangıcında dümen dolabının kilitlenmesi
sonucu hiçbir manevra kabul etmeyen vapur Soğucak mevkiinde birden şiddetlenen
lodosa karşı koymaya çalıştı. Hava, birden gece gibi simsiyah kesilmiş ve lodos
fırtınası giderek hızını artırmıştı. Mehmet Kaptan bin bir güçlükle dalgalara
doğru çevirdiği vapurun burnunu aynı yönde tutmak için dalgalarla savaşıyordu.
Bunca yıl Körfez’de yolcu taşıyan Mehmet Kaptan bile rüzgârın şiddetinin daha
da artmasının telaşa kapılmaktan kendisini alamamıştı. Emektar vapur bir anda yana
yatmıştı. Dev gibi dalgalar art arda geminin bordasına çullanıyordu. Fırtına
giderek artması nedeniyle kaptan köşkü Mehmet Kaptan ve Gv Lostromosu Mustafa
Deniz’le birlikte yerinden kopup denize uçmuştu. Dümen zincirinin kopması
neticesinde Kontrolden çıkan gemi saatte 130 km hızla esen rüzgâra karşı
koyamayarak önce makine dairesine sular doldu. Aynı anda öndeki ikinci mevki
salonun camları patladı, içeri saldıran sular dehşete kapılan yolcuların üstüne
boşaldı! Hareketin üstünden 26 dakika geçmişti ki, Üsküdar dolan suların
etkisiyle şiddetle sola devrildi. Üç dakika içinde alabora olup saat 12:53’de
battı. Denize düşen, atlayan insanlar kıyameti yaşamaktaydı. Can yeleklerini
bulamayan, bulup da kullanamayan, yanlış kullanan insanlar, canhıraş feryatlar,
soğuk dalgalar ve Mart ayının ayazı hep üst üste gelmişti.
72 baca numaralı Üsküdar vapuru |
Yolcuların Çoğu İzmit
Lisesi ve Endüstri Meslek Lisesi Öğrencileriydi
Yolcularının büyük bir çoğunluğu ortaokul, lise ile erkek
ve kız sanat enstitüsü öğrencilerinin oluşturduğu vapurun son seferi facia ile
sona ermişti. Denizde saatler süren can pazarı sonrası yetişkin ve öğrenci
olmak üzere yüzlerce insan öldü. İzmit halkı ve balıkçıların çabası ile
denizden günlerce ceset çıkarıldı. İlk gün çıkarılan ceset sayısı 143’dü. İzmit
Hastahanesi’ne nakledilen cesetlerden birinin canlı olduğunun farkına sonradan
varılmıştı. Türk bayrağına sarılı tabutlar kimsede göz yaşı bırakmadı. Bazı
kaynaklar 300 bazıları ise 500’ün üstünde yolcu ile seferin başladığını
söylüyorlardı. Ancak 300 kişinin ölümünden bahsediliyordu. Öğrenci kayıpları
ancak Pazartesi günü İzmit Lisesi ve Endüstri Meslek Liseleri'nde yapılan yoklamalar
sonrası anlaşılabildi. Yakınlarını geri versin diye bir çok insan Körfez
kıyısında günler boyu bekledi. Gemi Kaptani için “denize atladı, kendini
kurtardı” dendi ancak günler sonra cesedi karaya vurdu. Ölen öğrencilerin bir
çoğu Gölcük Dumlupınar mahallesindeki "1 Mart Faciası Mezarlığı"na
defnedildi. Halbuki yaklaşan tehlikeyi, İzmitli Saim Aşkın ve üç ortağının
sahibi olduğu kent gazetesi “Bizim Şehir” 16 Temmuz 1957 günkü baskısında,
“Muhtemel bir facianın eşiğindeyiz. Yolcu kapasitesi 600 kişi olan, körfezde
işleyen vapurlara 1.000-2.000 kişi dolduruluyor” manşeti ile ikaz etmişti. Öte
yandan Üsküdar vapurunun eski kaptanı Mustafa Ersan, gemiye yolcu kapasitesinden
fazla yolcu alındığı hakkında bir rapor yazmış ve idareye bildirmişti ancak
sonucunda başka göreve verilmişti.
“300 Şehide Bir Gemi”
Protestosu
İzmitlilerin büyük bir acı ile andıkları, deniz faciasına
neden olan Üsküdar Vapuru, Şirket-i Hayriye tarafından Birinci Dünya Savaşı
öncesi Almanya’ya sipariş edilerek Elbing kentindeki F. Schichau Gmbh.
tezgâhlarında yaptırılmasına karşın savaş nedeniyle verilmemiş ancak 1927’de
teslim edilmiş iki küçük yolcu vapurundan biri idi. 72 baca numarası ile S/S
Üsküdar 1 Mart 1958 günü şiddetli lodos nedeniyle İzmit açıklarında battı. O
zamanlar, devlet daireleri cumartesi günleri yarım gün çalışıyordu. Gemi
körfezin karşı tarafına servis yapmakta ve Gölcük, Değirmendere, Karamürsel
gibi lise bulunmayan yerleşim alanlarından öğrencileri İzmit’teki liselere
götürüp getirmekteydi.
Facianın ertesi günü eski İzmit Belediye Başkanı Akif
Terzioğlu, Cumhuriyet Gazetesi’ne verdiği demeçte, bir önceki yaz bu
vapurlardan birine 2.000 kişi bindirildiğini ve tehlikeyi ilgililere
bildirdiklerini söylüyordu. Devamında, gerek bizim gerek basının gerekse İzmit
milletvekillerinin sürekli başvurularına rağmen korktuğumuz başımıza geldi,
diyordu. Bu arada gazeteler İzmit Körfezi’nde dolaşan köpek balıkları olduğu
şeklinde haberler yapıyor, bu da yakınlarını kaybeden İzmitlileri perişan
ediyordu.
Bu büyük kazadan sonra şehir hattı vapurlarında can
yeleklerinin nerede olduğu ve kaç adet olduğunu bildirir yaftalar ve "can
yelekleri nasıl kullanılacaktır" isimli tablolar en göz alıcı yerlerinde
teşhir edildi. Ve, Gölcük'te Barbaros Hayrettin Lisesi kuruldu. Olay sonrası Sarıyer
adlı daha büyük bir vapur tahsis edilmesine karşın, İzmitlilerin “300 şehide
bir gemi” şeklindeki protestoları sonucu olarak 2 Nisan 1958'de yolcu talebinin
dibe vurması sonrası; "İzmit Körfez Hattı" tamamen kapatıldı. Bir
süre yeni baştan yapılırcasına onarılarak filoya kazandırılacağına dair
söylentiler dolaştıysa da, bu girişim gerçekleşmedi. Üsküdar’ın enkazı, hurda
olarak satıldı.
Denizden çıkartılan cesetler limana çıkartılıyor |
Üsküdar Vapuru Faciası'ndan
Sağ Olarak Kurtulan Hikmet Ağaçkoparan Şöyle Anlatıyor...
“O tarihte ben, İzmit
Sanat Enstitüsü’ne gidiyordum. Okul o zaman da bugünkü yerindeydi. 3. sınıfa
gidiyordum. Değirmendere İzmit arasını vapurla gidip gelirdik. O zamanlar kara
yolu bu kadar güzel değildi ve kara ulaşımı daha kısıtlıydı. 1 Mart 1958
cumartesi gününe rastlamıştı. O zamanlar cumartesi yarım gün okul vardı. Hafta
sonu olduğu için İstiklal Marşı merasimi sonrasında, müdür muavini konuşma
yapardı. O gün konuşma biraz uzun sürdü. Vapur 12:30 da kalkıyor, saat 12.00 de
çıkmamız gerekirken 12:15 te serbest bıraktılar. Bir fırtına başladı ki
inanılmaz. Demiryolu boyunca koşa koşa gidiyorum, ağaçlar devrilecek gibi…
Vapur iskelesine vardığımda vapur insanların binmesi için iskeleye uzatılan
küçük iskeleyi almış, halatları çözmüş gidiyordu. İskeleye 7 dakika erken
gelmeme rağmen vapur kalkması gereken saatten 7 dakika erken kalkmıştı. Fırtına
çıkıyor diye… Bindik vapura gayet normaldi. Biliyorsunuz, O zaman buharlıydı
“çaf çuf çaf çuf “ sesler arasında 72 numaralı Üsküdar vapuru… Ve vapur hareket
etti. Ben alt katta oturuyordum. Seka’nın önlerine gelmiştik. Şangır şungur alt
katın camları kırılmaya başladı, üst kata çıktım.
O gün beden eğitimi
dersi olduğu için çantamda eşofmanlarım ve ayakkabılarım vardı. Millette ve
arkadaşlarımda bir telaş başladı. Can yeleklerini almaya çalışıyorlar,
koşuyorlar. Bense gayet sakin ve soğukkanlıydım. O zaman çok zayıf sportif bir
yapım vardı. Kendi kendime niye acele ediyorlar bunlar falan diye düşündüm.
Biletçi Kamil vardı , ”korkmayın birşey olmaz yavaş yavaş gideceğiz böyle”
dedi. Kaptan köşkünden çan sesi geldi “çan çan çan”… Ve gemi aniden sol tarafa
doğru yatmaya başladı. Yukarıdan bir gürültü koptu. Kaptan köşkü kopmuştu.
Kaptan köşkü kaptanla birlikte denize uçtu. Gemi idaresiz kalınca dümen sol
tarafa döndü, sol tarafa doğru battı. Sürgülü bir kapı vardı dışarıya açılan,
sağa çekersen kapanıyor sola çekersen açılıyor. Gemi sola yatınca kapı açıldı,
ardından içeriye sular doldu.
Gökyüzü Cehennem Gibiydi!
Dünya önce masmavi sonra
yeşil oldu, kahverengiye döndü ve simsiyah oldu. Geminin dibe oturduğunu
hissettim. O anı çok iyi hatırlıyorum. Ciğerlerimin patlayacak gibi olmuştu.
Oradan nasıl olduysa Allah’ın hikmeti o kapıdan daldım, yukarı çıktım yukarısı
kaptan köşkü orası uçmuş açık… Oradan suyun üstüne çıktım ama suyun üzerine çıkarken
hani bir denizaltıdan füze atarsın ya, aynı o şekilde roket gibi denizin
üzerine fırladım. Ayaklarımın denizden kesildiğini hissedecek kadar son sürat
çıktım. Burnumdan ve kulaklarımdan kan geldiğini hissettim, yüksek basınç
sebebiyle… Sonra pof diye denizin içine düştüm. Sağa sola baktım denizin üstü
insan doluydu. Deniz öyle bir çalkantılı ki bir bakıyorsun Kavaklıyı görüyorsun
biraz sonra Seka’nın arkasındaki dağları görüyorsun, tam bir can pazarı.30
metre kadar ileride kaptan köşkünün parçasını gördüm. Üstünde aletler vardı,
karmakarışık yüzerek üstüne çıktım. Gölcük’ten aynı okula gelen Nuri adında bir
arkadaş vardı. Yine okuldan Turgut ve Çiğdem isimli arkadaşlar da oradaydı.
Çiğdem bir süre sonra kendini denize attı, herhalde soğuktan donmuştu. Turgut ta Çiğdem diye bağırarak O’nun arkasından
kendini denize attı. Gözümün önünde oldu ve sonradan bulunan cesetlerde ikisi
de çıkmadı. Bir ara kaptanı gördüm, yüzerek kaptan köşküne giderken… Sizi
kurtaracaklar, hiç merak etmeyin bir şey yok battık işte falan dediğini
hatırlıyorum. Kaptan köşkünün üzerine tırmandığımda kolumdaki saate baktım 12:59
da durmuştu. Uzaktan bir karaltı gördüm, denizaltı silüeti olduğunu anlamam
uzun sürmedi. Uyandığımda geminin içindeydim. Astsubaylar bana çay veriyordu.
Halat atarak beni gemiye almışlar hiç hatırlamıyorum. Saat 17:30 gibi olmuş.
Denizaltı iskelesinde geminin içinde uyandığımda çalışan makinelerin
gürültüsünü hatırlıyorum. Titreyerek uyandım. Ne oldu bize diye soruyordum
etrafımdakilere. Yazışmalar, zapıtlar gereken her şey bittikten sonra evdekiler
beni teslim aldı.
İzmitliler Uzun Süre Balık Yemedi
Tekrar okula gittiğimde
okuldan 38 kişinin kayıp olduğunu öğrendim. Sınıfın yarısı boştu. Sonrasında
vapurlar değişti. İstinye, Beylerbeyi, Yeniköy falan geldi Çocuğu ölen bir aile
beni görünce ben yolumu değiştiriyordum, hep bana soruyorlardı. Oğlum nerde,
kızım nerde? Takip eden günler daha da kötüydü. Okula neredeyse her gün polis,
savcı gelip bulunan cesetlerin teşhisi için beni götürmeye başladı. Devlet hastanesine
birkaç kere gittim ceset teşhis etmeye. Onları gördükçe daha da moralim
bozuldu. Bu ceset teşhis etme işi okulu bırakmama sebep oldu. O günlerde Gölcük
ve Değirmendere’de her evin önünden bir, bazılarından iki cenaze kalkıyordu.
Cenazesini bulup kaldıranlar da mutluydu üstelik. Uzunca bir süre hayat normale
dönmedi. Arama taramalar sürerken kimse körfezden balık yemiyordu.
Yaklaşık bir ay sonra
askeri gemiler Üsküdar Vapuru’nun enkazını çıkarttı. Bulunamayan cesetlerin bir
kısmı da enkazın içinden çıktı. Sinir sistemim bozuldu, başkasının kullandığı
araca hala binemem. Bu yüzden olduğunu düşünüyorum, motorsiklet kullanmayı çok
severim. Rahmetli ağabeyim beni çok doktora götürdü. Bütün doktorlarda kendi
kullandığı araca binsin doğayla iç içe olsun tavsiyelerinde bulundular. Hala
iki tane motorum var, beni çok rahatlattığını hissediyorum. Denizaltılara merak
saldım, Tersaneye işe girdim. Orada çalıştım o gemilerde hizmetler verdim. Çok
da başarılı oldum takdirnameler aldım. Hayatımı kurtaranın bir denizaltı ve
askeri personel olması benim denizaltılara olan ilgimi ve askeri personele
sevgimi arttırmıştı Tersanede çalıştığım sürece askeri personel ile çok iyi
ilişkilerim oldu. Askere gitmek için ayrıldım ve askerden sonra tekrar iş başı
yaptım, iki kez daha takdirname aldım. Bir süre sonra Tersane’den ayrıldım ama
Tersane’den ayrıldığıma hala pişmanım.
20 yıl olmuştur.
Tastikname lazımdı, o nedenle okula gittim. Orada bir panoda faciadan
kurtulanlar ve ölenlerin listesi vardı. Ona bakarken ben başladım ağlamaya… Bir
bayan öğretmen geldi, neden ağladığımı sordu. Anlatınca hemen müdürün odasına
aldılar çay ikramından sonra ben orada otururken işimi hallederek bana yardımcı
oldular. Bu anımı da unutamıyorum. 49. Yılında Üsküdar faciasında ölenlerin
ailelerine başsağlığı ve Allah’tan sabır dilerim. Allah kimseye bir daha
göstermesin. Sahil yolundan İzmit’e gidip gelirken deniz kenarına oturur,
denize bakarım. Birçok insan da benim gibi oturup denize bakar orada Ama onlar
manzara seyreder, ben oradan baktığımda gözümde O gün canlanır, denizin
üzerindeki o can pazarını görür gibi olurum, boğazım düğümlenir, acılar
tazelenir ve gözlerim dolar. Allah rahmet eylesin.”
Kaza sonrasını en iyi görüntüleyen gazeteciler, uzun
yıllar İzmit’te TRT Temsilciliği yapan Kazım Ertek ve ünlü fotoğraf ustası Ara
Güler idi. Güler'in fotoğrafları Times ve Paris Match'da yayınlandı. Ayrıca,
konu gazetecilerin belgelerinden yararlanılarak 4 ve 7 Nisan 2002 tarihlerinde
NTV'de yayınlanan belgeseli de unutmamak gerek.
17 Ağustos 1999 depremiyle birlikte İzmit’in yaşadığı en
büyük felaket olan 1 Mart Üsküdar Vapuru Faciası'nın 61.inci yıldönümünde
yitirdiğimiz hemşerilerimizi saygı ve rahmetle anıyoruz.
Akın Ülkü Sevinç
3 Ocak 2019
Time Kocaeli Dergisi
Yorumlar
Yorum Gönder