Nikomedia Antik
Tiyatrosu
Bir soru sorarak başlamak istiyorum, günümüzde futbol
stadyumu ve sineması olmayan bir kent var mıdır dünyada? Sanırım cevabımız hayır
olacaktır. Bugün stadyum ve sinema bir kent için ne demek ise antik Roma
döneminde de tiyatro hatta ve hatta fazlasıyla o demekti. Bugün sahip olduğumuz
teknolojinin sıfır olduğu, yazılı ve görsel medyanın, AVM’lerin, sinemaların, eğlence
dünyasının olmadığı bir dönemde yaşayan kent halkının sahip olduğu sosyal etkinlikler şarkıların
seslendirildiği, dinsel törenlerin yapıldığı, edebi eserlerin sahnelendiği
tiyatro ve hipodromlarda düzenlenen aktivitelerdi. Roma İmparatorluğu’na 46
sene başkentlik yapmış, o dönemin Roma, İskenderiye ve Delphi’yle birlikte
dünyanın en büyük metropol kenti olan Nikomedia kentinde de en az bir tane
tiyatro bulunmalıydı. Peki bu tiyatro İzmit’in neresinde yapılmıştı?
Öncelikle antik tiyatrolar hakkında genel bilgiler vermek
istiyorum. Tiyatronun kökeni antik Yunan dönemlerinde atılırken şarap tanrısı
olup, şarabın sosyal ve faydalı etkilerini temsil eden Dionysos için yapılan
şenliklerle tiyatronun kökeni atılmıştır. Bağ bozumu tanrısı da olan Dionysos'a
ithaf edilen bağ bozumu şenlikleri, tiyatronun oluşumu için önemli olmuş ve
zamanla devlet festivalleri doğmuştur. Antik dönemde inşa edilen tiyatrolar bir
yamaca yaslıdır, daima denize veya dağlara bakacak şekilde konumlandırılırdı.
Bu manzara dekorun doğal bir parçasını oluştururdu. Antik tiyatro yapılarında üç
temel mimari öğe zamanla oluşmuş ve böylelikle tiyatronun mimari yapısı ortaya
çıkmıştır;
1-Orkestra: Daire formunda olup, sıkıştırılmış topraktan
meydana gelmiş sahne ya da alandır. Roma Dönemi'nde yarım daire şeklindeyken,
Yunan tiyatrosunda tam daire olmuş; oyunların oynandığı, koronun bulunduğu,
dans edilen alan olmuştur.
2-Cavea veya Theatron: Yarım daire formunda olup,
izleyicilerin oturma yeridir. Taş malzemeden inşa edilmiştir.
3-Skene yani Sahne (Fon): Oyuncuların oyunlarını
oynadıkları kısımken birçok unsuru da içinde barındırmıştır. Sahne binasının
tiyatro eşyalarını saklamak, dekor oluşturmak, oyunculara kostüm değiştirmeleri
için mekan sağlamak gibi bölümleri içermiştir. İlk dönemler bu işler için çadır
kurulurken, sonradan mimari haline gelmiştir. İlk ortaya çıktığı zamanlar sahne
yüksek değilken, sonradan yükselmiştir. Önceleri sade bir sahne binası inşa
edilirken sonradan çok katlı olarak inşa edilmiştir.
Antik kentlerin sahip olduğu tiyatroların büyüklüğü kentlerin
prestijinin bir göstergesiydi. Antik tiyatroların lokasyonlarının
belirlenmesinde güneşin konumu ve rüzgarların yönü de önemli olur ve seyircinin
soğuk rüzgarlar almaması, güneşin izleyicileri rahatsız etmemesi önemsenirdi
(genelde manzara seyretmeleri de ön planda tutulmuştur). Tiyatro ile ilgili
konularda başkanlık Dionysos mabedinin başrahibine aitti. Yunanistan’da tiyatro
giriş ücreti agonelerde (müsabakalar) iki obol’dü. Şeref misafirlerinin giriş
ücreti şehir kasasından karşılanırdı. Diğer seyirciler tiyatro gişesinden giriş
için kurşun, kemik ve fildişinden marka satın alırlardı. Seyirciler arasında
huzuru tesis etmek için özel memurlar görevlendirilirdi. Müsabakalara katılan
sanatçılara verilen ödül ve yolluklar sponsor veya şehir kasasından
karşılanırdı. Helenistik çağda tiyatro festivalleri tanrıların şerefine
düzenlenirken, Roma devrinde bu tip olaylar yalnız halkın eğlenmesi içindi.
Nikomedia antik tiyatrosu giriş kapılarından biri |
1 Değil 2 Antik Tiyatro
Çıkabilir
Gelelim Nikomedya antik tiyatrosuna … Türkiye genelinde
irili ufaklı 300 den fazla antik tiyatro bulunmaktadır. Bunların başında Efes ve
Aspendos antik tiyatroları gelmektedir. Söylev sanatı ustası Libanius
Nikomedya’dan “Körfezin üzerine
parıldayan sarayın yanı sıra tüm kenti süsleyen tiyatro ile değişik yapılardan
yansıyan daha da parlak ışıkları tanımlayabilmek zordu” şeklinde
bahsetmiştir. Yine Libanius’un
gözünde Nikomedya’daki en değerli binalar saray ve kentin ortasında yüksek bir
yamaçtaki tiyatro idi. Kentin Orhan mahallesi yamacındaki antik tiyatrosu,
grekoromen tarzda eğimli bir arazi üzerinde ve denize hakim bir konumdadır.
Yirmi bin kişilik olduğu var sayılan tiyatroya ait oturma sıraları, yamaçların
üst kısımlarında yer yer görülebilmektedir. Nikomedya’daki daha küçük ölçekte
bir başka tiyatro ise Verem Savaş Dispanseri altında kaldığı düşünülmektedir.
Bu ikincisinin bir odeon ya da bouleterion olma olasığı da vardır.
Nikomedya, kent olarak çağdaşlarını çok etkilemiştir.
Pausanias, “Nikomedeia He megalé ton en
Bithynia poleon” yani “Nikomedya, Bithynia kentlerinin en büyüğüdür” derken
Athenaios, “en hoş, en güzel kent” anlamında “perikalles” İfadesini
kullanmakta. Roma, İskenderiye, Antakya ve Atina ile birlikte imparatorluğun en
görkemli kentleri arasında sayılıyordu. Hakkındaki kimi tanımlamalar şöyle: “En
büyük ve en parlak”, “Toprağın süsü”, “Mutlu ve görkemli, zenginliği ile pek
ünlü”, “Mutluların ve yükseklerin kenti”. “Bithyn’ler ülkesinin birinci kenti”,
“Çok ünlü çevresi ile ölümsüz kent”, “Soylu yönetim ve eski zamanların
zengini”. Libanios’a göre sadece dört şehir daha büyük idi, ama hiçbiri daha
güzel değildi. Kentin en görkemli anlatımı Libanios’un söylevinde bulunuyor: “Eminens et admirabilis in omnibus habundans”
yani her açıdan bakıldığında ender ve hayranlık uyandırıcı”. İşte retorik
(söylev sanatı) ustası Libanius’un ağzından Nikomedya:
Dünyanın En Büyük Antik
Tiyatrosu!
“Hangi kent daha
güzeldi? Dört misli büyüdüğü ancak bu gelişimin kent halkının bacaklarını ne
denli yorduğu hususunda sözü uzatmayacağım. Güzelliğine ve getirilerine
diğerlerince ancak erişilebildi, aşılamadı: İleriye doğru toprakları ve kolları
ile denizi kucakladı. Sahilde yükseldi ve boydan boya kenti ikiye ayıran
sütunlu caddeyle bezendi. Alçak bölgelerden kaleye doğru selviler gibi yükselen
kamu binaları görkemli, özeller ise çekici idi, derelerle sulanan, bahçelerle
çevrili evler bir diğerinin yukarısında yükseliyordu . Kurul odaları, hitabet
okulları, tapınaklarının çokluğu, hamamlarının muhteşemliği ve limanının
büyüklüğü gördüğüm ancak anlatamadıklarım. Tek söyleyebileceğim İznik’ten oraya
sık sık gidişimizde yoldaki sohbet konumuz, her şeyiyle verimli ağaç ve
toprakları,ailelerimiz ile arkadaşlarımız yanı sıra eski bilgelik idi. Ancak
tepelerin dolambaçlı yollarından geçip 150 stadia uzaklıkta verimli toprak ve
bahçeler yanı sıra deniz trafiği ile kent belirince diğer konular sessizliğe
gömülüp tüm konu Nikomedia’a dönüştü. Ayrıca denizciler ve kürek çekmedeki
çabaları ile balıkları ağ ya da kanca ile avlamaları doğal olarak gezginlerin
ilgisini cezbediyordu. Ama gözlerimize hükmeden güzelliği ile kentin görünümü
daha ilgi çekiciydi. Bu kentin surları içinde büyümüş olanlarla onu ilk kez
görenlerin duyguları aynı idi. Körfezin üzerine parıldayan sarayın yanı sıra
tüm kenti süsleyen tiyatro ile değişik yapılardan yansıyan daha da parlak
ışıkları tanımlayabilmek zordu. Kutsal bir görüntüymüşcesine saygı duyarak yola
devam ettik; Khalkedon (Kadıköy)’e doğru ilerlerken yolun yapısı görmemizi
engelledikçe dönüp dönüp bakmak zorunda kaldık. Bu bir ziyafete ara vermek gibi
bir şeydi.”
Kocaeli Arkeoloji Müzesinde sergilenen Nikomedia antik tiyatrosuna ait mask |
Görsel delillerin bugün yokluğuna karşın sikkeler ve
yazılı kaynaklar geç antikitedeki Nikomedya’nın bir resmini anıtsal kamu
binalarını ortaya çıkartacak şekilde sunabilmektedirler. Kent bugün de olduğu
gibi Körfeze doğru uzanan tepe yamaçlarına kurulmuştu ve Libanius’a göre yoğun
olarak bir araya sıkışmış, selvi bahçeleri gibi yokuşlardan aşağı inen, gerek
özel gerek kamu yapılarını kapsıyordu. Helenistik ve Roma dönemine ait surlar
altıncı yüzyılda hala ayakta durmakta ve bir keşişler binasını da kapsayarak
tüm kenti çevrelemekteydi. Söz konusu bina geri kalan bölümüyle çağdaş bir
kuleyi içeriyordu. Libanius’un gözünde en değerli binalar, saray ve kentin
ortasında yüksek bir yamaçtaki tiyatro idi.
2006 yılı “Kocaeli İli ve İlçeleri Arkeolojik Yüzey Araştırması”
çalışmaları sonucunda çıkartılan plana göre ölçüleri 164x50m - Şu anda dünyanın
en büyük tiyatrosu olarak bilinen Efes Antik Tiyatrosundan daha büyük - olarak
tespit edilen Nikomedya antik tiyatrosu ortaya çıkarıldığında sanayi kenti
olarak bilinen İzmit bambaşka bir kimliğe bürünecek, turizm anlamında yeni iş
kolları, buna bağlı olarak istihdam yaratacak ve kent estetiğine paha biçilmez
ölçüde değer katacaktır.
Akın Ülkü Sevinç
6 Aralık 2018
Time Kocaeli Dergisi
Yorumlar
Yorum Gönder